Otokoç 2. El

Otoblog / Popüler Yazılar / Hayatımın Otomobilleri

Hayatımın Otomobilleri

Hayatımın Otomobilleri

Çoğu çocuk gibi benim de ilk otomobilim, sırt kısmı yere gelecek şekilde çevrilmiş sandalyelerden oluşuyordu. Müthiş bir dizaynı vardı. Şoför koltuğunu, yani sırtı yere çevrilmiş sandalyelerden bir tanesini, menteşelerinden kapağı en geriye kadar açılabilen bir komodinin içine doğru yerleştirmiştim. Böylece kapısını açıp girebileceğim bir arabam olmuştu. Komodinin bir ayağına sıkıştırılmış sinekliğin delikli yüzeyi, diğer taraftan kalınca bir romanla desteklenince, sap kısmı da vitesi oluşturuyordu. Komodinin çekmecesinin kulpuna da mutfaktan araklanan yuvarlak tepsiyi bağladık mı, çekilin yoldan geliyor kaptan.

Sonra büyük bir terfi geldi.  Anneannemlerin yeni taşındıkları apartmanın otoparkında terk edilmiş içi tuz buz olmuş cam parçacıklarıyla dolu, antika olmasına ramak kalmış klasik bir Dodge. Otoparkın içinde lunapark kurulsa bu kadar cazip olamazdı. Her daim içi çocuk dolu bir araba. O arabada oynadığımız oyunların tadı hala damağımda.

 

Çocukluk yıllarımın bir diğer otomobili de Selahattin Enişte’nin Renault station wagon arabasıydı. Onun bagajına yerleşip yolda arabalara el sallamak yine çocukluğumun en eğlenceli otomobil anılarının içinde yer alır.

 

Ve pek çok bebeklik fotoğrafımda beraber yer aldığımız, babamın gri mavi Ford Capri’si. Ben çok hatırlamıyorum ama fotoğrafsal bir istatistik yaptığımızda tüm bebekliğim bu arabada geçmiş diyebiliriz. Bir de ilkokul okuma bayramında bir pamuk prenses olmuşluğum var ki... Eski albümlerdeki o günden kalan fotoğrafların yüzdesine bakınca, çocukluğumun büyük bir kısmını da pamuk prenses olarak geçirdiğimi düşünebilirsiniz.

 

Otomobil hikayelerime geri dönecek olursak, benim için en efsane olan, babamın bize sürpriz yapıp, yağmurlu bir gecede getirdiği arabaydı. Annemle beni gelin size bir şey göstereceğim diye yanına çağırdı. Camdan, aşağıda sokak lambasının ışığı altında bir star edasıyla duran arabayı işaret ederek, “bizim” dedi. Vosvos’umuz kartopu gibi duruyordu. Tabii ki yaratıcılıkta sınır tanımayarak adını Herbie koymuştuk. Çok iyi anlaşırdık aşk böceğimizle, bizi hep en müsait yerlerde yolda bırakırdı. Ben üniversite yaşantım başlayana kadar bayan yanı nedir bilmezdim o yıllardan benim tek, bol valiz yanıydı. O arkada valizlerle sığıştığım daracık koltukta çok mutluydum ama. Çok güzel yolculuklarımız oldu onunla. Bu gün hala nerede bir vosvos görsem sevinçle gözbebeklerim kalp kalp büyür.

Sonra geldi çattı başbaşa yola düşme zamanı. Bana arabayı kaldırmayı, Bebek yokuşunda öğreten bir direksiyon hocam vardı. İlk sürüş deneyimlerim de Deli Yürek dizisinin çekimlerinde, üstüne koca kameralar yerleştirilmiş kamyonet kullanarak ve bir seri araba kovalamacalarıyla başladı. Setteki adrenalin seviyesini siz tahmin edin artık.  Bol patlamalı çatlamalı sahneler bile, benim koyduğum çıtayı aşamadı. Low loaderların film endüstrisine girişinde( Araba low loaderın üstünde giderken, içinde sürüyormuş gibi kameralara poz vermek.) katkılarım yadsınamaz.

Hayatımda en çok yer eden otomobilleri, sizlerle paylaştığım, bu yazının finalinde şunu çok net söyleyebilirim; hiçbir zaman araba kullanırken, sandalye arabalarımı kullanırken ki  aldığım keyfi almadım.

Ebru Cündübeyoğlu

Oyuncu